Bakırköy Belediye Tiyatroları'ndan “AKLI HAVADA”


“Bir sır daha var, çözdüklerimden başka
Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka,
Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye!
Bir şey daha var, bütün yaptıklarından başka…”

Ömer Hayyam’ın bu dizelerini dillendirir Ahmet Çelebi defalarca; Hezarfen olarak, bir bilim adamı olarak. İlerlemeyi öngören bir bakış açısıyla hareket eden ve yılmayan, asla vazgeçmeyen biri olarak… Sonu ölüm ya da sürgünmüş, kime ne?

Ahmet Önel’in yazıp, Ali Yenel’in oyunlaştırıp yönettiği, Bakırköy Belediye Tiyatroları tarafından geçtiğimiz sezonlarda sergilenen bir oyun: “Aklı Havada”. Yasaklar dönemi olarak bilinen IV. Murat hükümdarlığında, kelimelerini kanat yapıp gökyüzünde süzülerek yer çekimine ve yeryüzüne dair her şeye, yasalara, kurallara ve toplumsal tabulara meydan okuyan Hezarfen Ahmet Çelebi’nin öyküsünü anlatır oyun.

IV. Murat, hükümdarlığı sırasında birçok şeyi yasaklamıştır: içkiyi, kahveyi, dedikoduyu, sevişmeyi ve hatta uçmayı. Evet, Hezarfen’in uçacağını öğrenen Hünkar çok kızar, “bu ülkede Murat uçamıyorsa kimse uçamaz!” der ve uçmayı yasaklar. Sürekli korkuyla yaşar, halkın Hezarfen’i kahraman yapıp hükümete başkaldırmasından ve doğal olarak tahttan indirilmesinden korkar. Kendi çıkarları için, yalnızca bilim, medeniyet ve ilerlemeye ayak uydurmaya çalışan Çelebi’yi durdurmaya çalışır. Ancak o, kimseyi dinlemez, “boşluğa direneceğim” der. “Boşluk, bilgisizlik ve cahilliktir.” çünkü. Sonunda hayallerini gerçekleştirir, Galata Kulesi’nden atlayıp, uçarak karşı yakaya geçmeyi başarır. Halkın hayranlık dolu bakışlarının altında mutludur, ancak padişahın fermanını çiğnemiştir. Cezayir’e sürgüne gönderilir.

İktidarın azgın bakışları altında huzurla yaşamaya çalışmanın sancılarını sahneler oyun. İnsanların etraflarına örülen duvarlardan sessiz çığlıklar yükselir, herkesin duymaktan çekindiği… Ses kazandıkça susturulmaya çalışılan, daha çok yasaklanan ve özgürlüğü elinden alınan halktır yaşamaya çalışan ve onun dillendiremediği öyküsüdür Hezarfen. Işıksızlık altında yakmaya çalıştığı ışık, kendisini ve halkını, sonrasında dünyayı aydınlatabilecek kadar güçlüdür; ancak rejim gereği güç, iktidarda olmalıdır. İktidarın muktedir olmadığı gücü başka kimse sergileyemez. Hayaller büyüktür, ancak içinde yaşadıkları dünya daha büyüktür. Eğer ki çağdan bir adım öteye gitmeye meyletmişsen, hayallerin de o hayali kuran bedenin de sürülmeye mahkumdur bu dünyada. Hezarfen devletin gözlerine mim çekmesine izin vermemiş, aksine gözlerini daha açarak hedefine gitmiş ve uçmayı başarmıştır. Havada kendini özgür hissedebildiği en ufak bir an dahi önemlidir onun için. Halkın yasaklardan gözünü açamadığı yerde kanat çırpmak, onu insaniliğin en saf haline götürecektir çünkü. Oyunda moderniteye de göndermeler yapılmıştır. Ekranlı telefonun icadı, gazete ve medyadan söz edilmesi gibi unsurlarla aslında bu sığ bakış açısının 17. yüzyılda kalmadığı belki de hala hüküm sürmekte olduğu dillendirilmeye çalışılmıştır.

Oyundaki görsel ve müzikal zenginliğin göz doldurduğunu söyleyebiliriz. Dekor ve kostümler hem çağa uygun hem de oldukça ilgi çekiciydi, özellikle fantastik unsurlar… Kuklaların kullanımı da çok başarılıydı, yapımları da aynı şekilde. Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nin aşkının beden bulması oldukça sıra dışıydı ve aşklarını yalnız şarkı ve mimiklerle dile getirmeleri de oldukça başarılıydı. Tüm bunlar için Ali Yenel, Alican Meydan ve Ali Dirier’i tebrik etmeli. Ayrıca ışık tasarımının da bu görsel şölene renk kattığı şüphe götürmez ve bu yüzden Yüksel Aymaz’ı tebrik etmek gerekir. Ayrıca oyun boyunca etkileyici müzikleriyle seyirciyi oyunla bütünleştiren Can Atilla’yı da unutmamalı… Oyunun görsel zenginliği müzikle birleşince bir anlam kazanıyor çünkü. Ayrıca canlı müzik olarak kemanın kullanımı da oldukça etkileyiciydi. Ancak bütüncül anlamda tiyatro zevkimizi okşayan bir oyun adına tek perde olmasının seyircileri kısmen yorduğunu söyleyebilirim. İki perde halinde sahnelense ilginin toplanması daha rahat sağlanabilirdi diye düşünüyorum.

Hezarfen Ahmet Çelebi’yi oynayan Alican Yücesoy, bilime olan merakını, heyecanını, yılmazlığını ve azmini usta bir oyunculukla sergilemeyi başarmıştır. Gözlerinde yaktığı ateşi bedeniyle ve mimikleriyle birleştiren oyuncu, Hezarfen’in psikolojisini etkileyici bir şekilde yansıtmıştır. IV. Murat’ı oynayan Ali Rıza Kubilay’ı da sert karakterini içine esprili unsurlar katarak zenginleştirmesi ve iktidarın gözükaralığını başarılı bir şekilde bedene getirmesi bağlamında tebrik etmek gerekir. Sefer Ağa’yı dillendiren Ali Beyti Engin’i insani yönünün iktidarın boyundurluğu altında ezildiği bir karakteri başarıyla canlandırdığını söylemek mümkün. Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin imkansız aşkını bedene getiren Ali Aziz Çölok ile Dilara Yalçın’ı da bedenlerinin iyi kullanımı ve müzikal yeteneklerinden dolayı kutlamak gerekir. Koroyu oluşturan diğer isimler Çetin Etili, Tugay Mercan, Gözde Ayar, Bulut Akkale, Pervin Bağdat, İlkin Tüfekçi, Pınar Tuncegil, Canberk Çetin’i de unutmamak gerek tabii, oyunu müzikal anlamda renklendirdikleri için… Yalnız teknik aksaklıktan dolayı sanırım, bazı yerlerde söylenen şarkılar anlaşılmıyordu. Bunun dışında koro oldukça başarılıydı, hem koreografik hem de sessel açıdan…

Bir kişi adım atar, ardından bir ordu koşar. Peki, o bir kişinin adım attığı ayak kesilirse, ordu ne yapar? Olduğu yere çöker, susar ve gözlerini yumar. Bir boşluğa bırakıverir kendini, bilgisizliğin hakim olduğu bir çukura… İş ki biri yukarıdaki aydınlığı keşfetmiş olsun, maddi güç kimdeyse ışığı da o söndürür.

Öykü: Ahmet Önel
Oyunlaştıran ve Yöneten: Ali Yenel
Dekor ve Kuklalar: Ali Yenel
Kukla Realizasyon: Ali Dirier
Kukla Asistanı: Aslı Ersüzer
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Işık: Yüksel Aymaz
Müzik: Can Atilla
Müzik Direktörü: Tolga Çebi
Koreografi: Sinan Temizalp
Yardımcı Yönetmen: Defne Şener Günay
Reji Asistanları: Fırat Yalçın, İlkin Tüfekçi, Görkem Gönülşen
Efekt Tasarım: Bora Nakipoğlu
Oyuncular: Alican Yücesoy, Ali Rıza Kubilay, Beyti Engin, Ali Aziz Çölok, Dilara Yalçın
Çetin Etili, Tugay Mercan, Gözde Ayar, Bulut Akkale, Pervin Bağdat, İlkin Tüfekçi, Pınar Tuncegil, Canberk Çetin

Ayşegül Ciner

(Tiyatro... Tiyatro... Dergisi)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Geleceğin Kadın Liderleri"

Plautus'un “Amphitryon” Adlı Eseri İle Molière ve Heinrich Von Kleist Uyarlamalarında Metinlerarasılık

Yalnız Değilsin!